Esra'nın Filmi The Artist



Sahne Seçtim Ben’in Aralık temasına yazmak gerçekten mutlu ediyor beni, önce bunu belirteyim. Tam bir ödül töreni freaki olarak, henüz daha adaylar açıklanmadan bu konsepte yazacağım film aklımdaydı. Fakat hali hazırda SAG ve Golden Globe adayları da açıklanmışken büyük bir hevesle, bu senenin son yarısında izlediğim filmler arasında favorim olan ile alakalı birkaç cümle karalamak güzel olacak.
Sözü fazla uzatmadan filmi ifşa ediyorum; The Artist.
1920’ler ve 30’lar Hollywood’unda inişe geçen ünlü bir aktör ve bu aktör sayesinde büyük çıkışını yapan bir aktristin temelde basit bir hikaye üzerine kurulmuş olan ilişkisini anlatıyor film. Bu filmi izlemeden hemen önce Midnight In Paris’i izlemiştim ve The Artist’i izledikten sonra vardığım sonuç zamanda geriye gidebilmek için, gece yarısından sonra Paris’in arka sokaklarına gitmeme gerek kalmadığıydı. Sanırım filmi kendim adına en iyi bu cümle ile ifade edebilirim.
Ve de 2011’i geride bırakmaya başladığımız şu günlerde açıklanan SAG ve Golden Globe adayları arasında da en iyi film, en iyi erkek oyuncu (Jean Dujardin) ve en iyi kadın oyuncu (Bérénice Bejo)  dallarında aday. Hani hep Golden Globe için Oscar provası derler ya, Oscar’da da yine ana ödüllerde adaylığını koyacağını ve hatta ödülü alacağını düşünüyorum.
Yazıyı sonlandırmadan geleyim en sevdiğim sahnesine The Artist’in;
Peppy’nin, George’un ceketiyle aşk yaşadığı an. Peppy bu sahnede henüz çok ünlü değildir ve dönemin en ünlü aktörlerinden George Valentin’e de sırılsıklam aşıktır. Gizlice George’un soyunma odasına girer ve orada George’un ceketine vücut buldurarak bir süre romantizmin doruklarına çıkar.
2011 biterken, birkaç aya sahibini bulacak olan en iyi film ödülü Oscar’ını alması kuvvetle muhtemel olan Artist’in fragmanıyla baş başa bırakıyorum sizleri.


 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder