He's Just Not That Into You


"I don't deserve you. That's my favorite one."

 He's Just Not That Into You, kadın-erkek ilişkileri üzerine kurulu, kalabalık kadrolu, bol Hollywood yıldızlı film furyasından. Filmde karakterler dışında sıradan insanların direk kameraya karşı ilişkilerdeki bahaneler veya yalanlar üzerine konuştukları kısa bölümler var ve onlardan biri oldukça eğlenceli. Resimdeki iki kadın erkeklerin ayrılırken kullandığı klişe sözlerden bahsediyor.

http://www.youtube.com/watch?v=APdfCXufnOA

7 Kocalı Hürmüz


 
Seyirciye dönük Türk filmlerini düşündüğümde aklıma ilk Ezel Akay'ın filmleri geldi. Ezop'tan masallar olarak izlediğimiz filmlerinin sonuncusu 7 Kocalı Hürmüz, belirgin oyunculuklarıyla, tiyatro sahnesine benzeyen dekoruyla ve bol müzikli yapısıyla doğal ve minimal olmanın aksine dışavurumcu ve şaşaalıydı. Ezel Akay'ın da röportajlarında bahsettiği şey filmin batının alışık olduğumuz anlatım tarzını değil de doğununkini baz aldığı idi. Filmin belki de dördüncü duvarı en bariz yıkan sahnesi, "yalnız kullar" eşliğinde topluca dans edilen sahnede Hürmüz'ün seyirciye göz kırpışı ve ardından kameranın görünmesi idi. 
 
 

Persona



Persona'nın başlangıç sahnesini yazmayı düşündüğüm an filmi yeniden izlemek, film üzerine yeniden bir şeyler okumak istedim. Çünkü her seferinde farklı bir şey görüyorum -veya gördüğümü zannediyorum- ve filmden anladıklarımın kesinliğini biraz daha yitiriyorum. Üzerine o kadar çok eleştiri yazılmış ki ben de bir makale paylaşmak istedim burdan, vaktiniz olursa okuyun derim. (Makalenin dili İngilizce)

Persona'nın başlangıç sahnesinde küçük çocuğun ekrana dokunduğu sahne, üzerine pek çok şey söylenen bir sahne. Sahne bir yandan çocuğun Elizabeth karakteri ile bağlantısı üzerinden okunuyor; ama diğer yandan da çocuğun dokunduğu resim Elizabeth'in portresi; ama bu resim muğlak bir şekilde Anna'nın görüntüsüne de dönüşüyor.

     

Amelie



Amelie, sinemada film izlerken kimsenin dikkatini çekmeyen küçük detayları fark etmeyi sevdiğini ve eski Amerikan filmlerinde şoförlerin araba sürerken yola bakmamalarını sevmediğini anlatırken...

Amelie insanı mutlu kılan, sinemanın o iyileştirici efsununu sunan filmlerden biri. Benim de en favori filmlerimden... Amelie o kadar güçlü bir karakter ki yarattığı o muhteşem dünyanın varlığına inanmaktan ve o  dünyaya dahil olmaktan başka bir çare bırakmıyor :) Ee ne de olsa bir enginar bile bir kalbe sahiptir!
  
   

A Cock and Bull Story



A Cock and Bull Story, 2006 İstanbul Film Festivali'nde yabancı film dalında Altın Lale'yi kazanan film. Festivalle tanıştığım yıl, Emek Sineması'nda bu filmi izlerken bir yandan güldüğümü bir yandan da "bu nasıl bir film, değişikmiş" dediğimi hatırlıyorum :) 

Film, bir romandan uyarlama ve filmin yönetmeni, The Killer Inside Me'nin de yönetmeni olan Michael Winterbottom. Resimde gördüğünüz sahnede de filmin içindeki filmin başrol oyuncusu (doğal olarak filmin de başrol oyuncusu) "bakın film içinde film çekiyoruz, bunu da size anlatıyoruz" dercesine bizlere rolünden bahsediyor. Film hakkında daha detaylı bilgi edinmek ve fragmanını izlemek isterseniz:

  

Funny Games



Sinemada şiddet üzerine konuşulduğu zaman es geçilemeyecek filmlerden biri Funny Games. Filmin 1997  Avusturya yapımı ve bir de Amerikalılar izlesin diye yeniden İngilizce çekilmiş 2008 yapımı mevcut. Film sinemada alışık olduğumuz şiddet ve gerilim unsurlarıyla seyirciyi delirtecek derecede oynuyor. Tabi bunu yaparken seyirciyi ti'ye almaktan, seyirciyle dalga geçmekten de geri kalmıyor. Filmin dördüncü duvarı yıkan sahnelerinden birinde de Anna'yı köpeği bulması için yönlendiren Paul kameraya dönüp göz kırpıyor. Bu sahneyi izlerken afalladığımı hatırlıyorum. 


Film boyunca Haneke'nin bizi maruz bıraktığı anlamsızlaşan ve saçmalaşan şiddet, filmden sonra üzerine düşündükçe beyninizi kemirebilir. Benden uyarması... 

Epey Bir Zaman Sonra

Çook çok uzun bir süreden sonra yeniden merhaba. Epey bir zaman geçti yazmayalı ve nasıl başlayacağımı da bilemedim açıkçası bu kadar aydan sonra. Bu süre zarfında "neden yazmıyorsun, yazacak film mi kalmadı, blogunu kapattın mı" gibi sorulara pek net cevaplar veremesem de "ama artık yeter, yaz artık" diyerek kendi kendime çıkışınca güzel bir konsept arayışına girdim. Galiba içime sinen bir temam var artık. Bu ay "dördüncü duvarı yıkan" sahneler olacak blogumda. Seyirciyle beyazperde arasında olduğu hayal edilen o dördüncü duvarı  yok sayıp karakterlerin bize hitap ettiği sahneler... 

Aklınıza ilk Woody Allen fılmleri veya Funny Games geliyorsa bence başlamaya hazırız :)
Sizlerden de sahnelerinizi bekliyorum bu ay.
Sevgiler,