Nostalgie de la lumière - Işığa Özlem



Şili'de bulunan Atacama çölü dünyada nemin olmadığı tek bölge. Astronomi ve arkeoloji çalışmaları için de dünyadaki en elverişli yerlerden biri. Dünyanın ve kainatın nasıl oluştuğunu, insanlığın nereden geldiğini araştıranlara mesken olan bu çölde, geçmişle derdi olanlar sadece bilimadamları değil maalesef. Şili'nin yakın tarihindeki askeri darbede katledilen binlerce kişinin cesedi de bu çöle gömülmüş ve ölenlerin yakınları da yıllardır bu çölde kayıplarının cansız bedenlerine ulaşmaya çalışıyor. Bir yanda dev teleskoplarla milyonlarca, milyarlarca yıl öncesindeki geçmişi araştıran bilimadamları, bir yandan Şili'nin yüzleşemediği yakın tarihinin kanıtlarını arayan Şilililer... Herkesin bu çölde buluştuğu ortak bir amaç var, o da "geçmişin izlerine ulaşmak". 

Işığa Özlem, son bir-iki yılda izlediğim en iyi belgeseldi diyebilirim. Atacama çölünün şahidi olduğu tüm bu olan biteni muhteşem bir anlatım tarzı  ile izlemek çok etkileyiciydi. 


    

La Vida Util



25 yıldır bir sinematekte çalışan Jorge'un, bu sinemateğin kapatılması ile işsiz kalışını anlatan bir film La Vida Utile. Yıllardır sinemayla yatıp kalkan, beyazperdenin ışığı ile yaşayan Jorge'un, dışarıdaki hayata, güneş ışığına çıkışı ile yaşadığı değişiklik anlatılıyor filmde. Tabi bu alışık olmadığı düzene geçişinde de Jorge'a en çok yardımcı olan şey yine sinema :) Resimdeki sahne Jorge'un şaşkınlığını ve duraksamasını çok güzel betimleyen bir sahne.


  

Hanyo-Hizmetçi



Eve yeni gelen hizmetçinin evin aşırı zengin işadamı beyefendisi ile münasebetini anlatan Hanyo, yer yer gerilim,  yer yer dram ve yer yer erotizm içeren, aşırı estetize edilmiş sahnelerden oluşan bir film. Bunun yaratılmasında filmde mekan olarak kullanılan  devasa malikanenin zerafetinin ve derinliğinin etkisinin çok büyük olduğunu düşünüyorum. Mekan kullanımının çok başarılı olduğunu düşündüğüm sahnelerden birini de yukarıda görebilirsiniz. İşadamını, karısını ve hizmetçiyi  aynı kadrajda gördüğümüz bu sahnede kapının kadınlar üzerinde yarattığı sınırlar ve adamın kadrajın merkezinde konumlandırılıp her iki kadının sınırlarının ötesinde,  hükmeder bir pozisyonda bulunuşunun etkili bir sahne olduğunu düşünüyorum.


    

Passione



John Turturro'yu Big Lebowski'deki Jesus olarak hatırlarsınız belki. Benim en çok sevdiğim komedilerden Romance&Cigarettes'in de yönetmenidir ayrıca. Bu festivalde de Napoli müzikleri üzerine bir filmi vardı kendisinin.  Passione çok yüksek bir tempoyla. çok güzel müziklerle başladı; ama maalesef ortalarından sonra temposunu kaybetti. Akdeniz insanının sıcakkanlılığı ve Napoli insanının müzik aşkı da yer yer kurtaramadı filmi. Filmin Napoli'den görüntülerle başlayan ilk sahnesini izlemek isterseniz:


   

Nader and Simin, A Separation



Bir Ayrılık, festivalin merakla beklenen filmlerinden biriydi ve benim de festival boyunca izlediğim filmler arasında en iyisi, adeta kusursuz olanıydı. Film bittiğinde böyle olağanüstü bir senaryo nasıl yazılır ve bir hikaye nasıl bu kadar muhteşem anlatılır diye düşünmekten kendimi alamadım. "Kurgu bir filmi nasıl vezir eder, başarılı oyunculuklar bir filme neler katar ve içerik bir film için ne kadar önemlidir"... Tüm bunları gözlemleme  fırsatı buldum bu filmi izlerken. 

İran'ın adalet ve yargı sistemini, varlıklı sınıfın ve alt sınıfın ilişkisini, çatışmasını; evliliğin dinamiklerini, ailede kadın, erkek, yaşlı veya çocuk olmanın rollerini ve beklentilerini incelikle işleyen bir film Bir Ayrılık. Beni can evimden vurduğu nokta ise insan olmanın belki de en temel özelliklerini ve güdülerini ele alış biçimindeki  doğallık ve gerçekçilikti. 

Bir Ayrılık'tan seçtiğim sahne filmin henüz başında, Nader ve Simin'in ayrılmak için çıktıkları mahkemede yargıç karşısında tartıştıkları sahne. Nader ve Simin'in karakterlerini anlaşılır kılan ve evliliklerindeki sorunları detaylıca gözler önüne seren bu sahne filme çok hızlı bir şekilde bağlanmanızı sağlıyor.


P.S:  Bir Ayrılık 27 Mayısta vizyona giriyor.

Rabbit Hole



Çocuklarını kaybetmiş ailelerin katıldığı grup terapisinde bir kadının "Tanrının bir meleğe daha ihtiyacı vardı ve kızımızı yanına aldı"yorumuna katlanayamayan Becca'nın "Neden sadece bir melek daha yaratmadı, yani o  Tanrı, neden kendine sadece bir tane melek daha yaratmadı?" diyip terapiye daha fazla tahammül edememesi Rabbit Hole'ün en çok etkilendiğim sahnesiydi.


  

Angelica'nın Tuhaf Vakası

  

Etrafımdaki izleyicilerin absürd ve biraz fantastik bulduğu bu film (Beraber izlediğim arkadaşımın film hakkındaki düşüncesi: "Saçma bir filmdi") beni festivalde en çok etkileyen filmlerden biri oldu. Ölmüş Angelica'nın resimlerini çekerken ona aşık olan Isaac'ın, sonrasında fotoğraf makinesinden gördükleriyle,   Angelica'nın hayaliyle, ruhuyla ve aşkıyla kafası iyice karışıyor. Filmin benim için oldukça orjinal ve muhteşem finaliyle beni masalsı bir maceraya sürüklediğini, sinemada ölüm ve aşk temaları üzerine kafamı bir güzel yorduğunu ve ufkumu genişlettiğini, tüm bunları da nostaljik  ve naif sahneleriyle, piyano eşliğinde güzelce yaptığını belirtmeliyim.

Isaac Angelica'nın resimlerini çekerken odanın ambiyansı, kocaman avizenin yaydığı ışık ve de boylu boyunca uzanan Angelica,  filmin en muhteşem sahnesini oluşturuyordu bence. 


P.S: Filmin yönetmeni 101 yaşındaki Portekizli Manoel de Oliveira

  

Another Year



Festivalin benim için en güzel yanlarından biri de içleri dolu dolu olan sakin dram filmleri :) Another Year da şimdiye kadar izlediğim festival filmleri içinde en çok sevdiklerimden biri oldu. Olgun ve neşeli Tom ve Gerri çiftinin masalarına davet ettikleri yakınlarına muhteşem yemeklerinin yanı sıra huzur ve neşe verdikleri, esprilerle ve şarapla dolu sofra sahneleri filmin en güzel sahneleri idi.



Armadillo



Taliban'a karşı savaşarak bölgeye barış ve yardım vaad eden Armadillo kampına katılan Danimarkalı askerleri anlatan bir filmdi Armadillo. Militarizm ve savaş üzerine bolca çıkarım yapılabilecek bir filmdi; ama benim fikirlerimin tamamen zıttımı düşünen biri de filmden kendi istediği gibi çıkarımlar yapabilirdi. O bakımdan filmin anlatmak istediği bir derdinin olmadığını söyleyebilirim. (Ödül konuşmasında bizleri şaşırtan Kathryn Bigelow 'un durumuna benzer :p )

Filmde en başarılı bulduğum sahne askerlerden birinin Counter Strike benzeri bir oyunda bomba attığı sahnenin ani bir geçişle gerçek bir gece bombalama sahnesine dönüşmesiydi. 

http://www.youtube.com/watch?v=0DDuRraJbOg

Pina



Pina Bausch ve modern dans ile tanışmaydı bu film benim için. Dansın pek de alışık olmadığım bu formunu izlemek zaman zaman zorlasa da çok farklı bir histi Pina'nın dansçı arkadaşlarının onu ifade etme biçimi. Galiba en çok etkilendiğim sahne Pina'nın öldüğünde aslında hafiflediğini ve arındığını düşünen dansçının ona ithafen böyle bir dans seçmesiydi.  Açık havada, çimlerin üstünde, sandalyenin üzerine çıkıp hafifçe kendini bırakma hissi...

http://www.youtube.com/watch?v=ouEc-3MlGZ4

  

Les Petits Mouchoirs - Küçük Beyaz Yalanlar



Kalabalık bir arkadaş grubunun -gruplarından bir arkadaşlarının ağır bir trafik kazası geçirip hastanede kalmasına rağmen- yaz tatiline gidişini ve orada birbirleriyle olan ilişkilerini irdeleyen bir film Les Petits Mouchoirs. Oldukça eğlenceli bir film; fakat oldukça da uzun bir film. Filmin dram-komedi arasında gidiş gelişleri de bazen beklenmedik kaçabiliyor.

Benim filmden seçtiğim sahne Max'in rüyası. Max'in tatilde iki büyük sorunu var: Vincent, Max'e ondan hoşlandığını itiraf ettikten sonra  Max Vincent ile göz göze gelmemek için uğraşıyor. Bir yandan da tatilin başından beri çatısındaki davetsiz sansarlardan kurtulmaya çalışıyor. Tabi Vincent ve sansar, birleşip Max'i  rüyasında yakalayınca ortaya çok komik bir sahne çıkıyor. Uzun zamandır bir sinema salonunda böylesine büyük bir topluca kahkahaya şahit olmamıştım. 



İstanbul Film Festivali'nden Sahneler

Bu ayki sahnelerim İstanbul Film Festivali'nden. Sinema adına çok verimli bir ay geçireceğimi ve bol bol sahne seçeceğimi şimdiden belirteyim :) Sizlerden de festivalde izlediğiniz filmlerden seçtiğiniz sahneleri bekliyorum.