Breakfast At Tiffany's



Ve bu ayın son sahnesi de geldi çattı. Karşınızda favori romantik-komedi filmim ve en çok sevdiğim filmlerden biri Breakfast At Tiffany's.
Bu ayın son yazısında "Breakfast At Tiffany's"in en çok güldüğüm iki sahnesinden de bahsedeceğim.

Paul'ün taksi çağırmak için nafile seslenişinin ardından Holly Golightly'nin anında gelip gür bir ıslık çalması, benim  filmde en çok güldüğüm sahne. Sonrasında Paul'ün Holly'ye şaşkın şaşkın bakarak "I could never do that" demesi  de bu eğlenceli sahnenin tuzu biberi :)
Filmde çok güldüğüm bir diğer sahne de Holly ve Paul'ün küçük bir hırsızlık yaptıktan sonra yüzlerindeki  maskelerle trafik polisine kedi ve köpek taklidi yapmaları :)
Filmin fragmanı için

http://www.youtube.com/watch?v=urQVzgEO_w8
   

Kediler ve Kitaplar'dan Çavlan'ın Sahnesi

Ben balık hafızalıyım, o yüzden en çok güldüğüm sahneyi değil de, en-son-çok-güldüğüm sahneyi seçebildim. Geçtiğimiz bahar Date Night isimli komedinin bu sahnesinde sinemada ciddi ciddi gülme krizine girdiğimi ve birkaç dakika kendime gelemediğimi hatırlıyorum. Son derece sıradan, ortalama ve normal görünümlü orta yaşlı çift Phil ve Claire (Steve Carell and Tina Fey), istedikleri bir bilgiye ulaşabilmek için şehrin "hip" restoranlarından birinde çalışan kızın dikkatini dağıtıyorlar.

Burada evli çiftimizi normal hallerinde görüyoruz.


Burada ise ukala, gösterişçi, burnu havada ve 'önemli' insanlar gibi yaptıkları an. Carrell'in ters giydiği ceketi, Fey'in saçı, konuşmaları, hepsi şahane...

Bir dakika bile sürmeyen sahneyi izleyebileceğiniz link: http://www.youtube.com/watch?v=blo-xNiuwys. Filmden ayrı, tek başına ne kadar anlam ifade eder bilemedim ama, ben hâlâ gülüyorum :)

Çavlan,

http://kedilervekitaplar.blogspot.com

.

Arda'nın Sahnesi

   
    
Bu kadar güzel bir seçkide benim de favori sahnem bulunmasa çok üzülürdüm açıkçası :) Ve tabii her ne kadar artık herkesin bildiği bir klasik hâline gelmiş olsa da, “Pulp Fiction” eksik kalsaydı… O yüzden benimki de Pulp Fiction’dan geliyor.

“When people ask me if I went to film school I tell them ‘No, I went to films’ ” demiş bir röportajında Tarantino. Her ne kadar Pulp Fiction, başlı başına bir film olarak bu anlayışın temsili sayılabilecek olsa da zannımca Tarantino’nun bu görüşünü en yüksek sesle dile getirdiği yer, Butch’ın Marsellus’u bodrumdaki tecavüzden kurtardığı sahne. Hele ki Butch’ın uygun silahı seçtiği kısım, bence bir efsane… Sanki bir film okulu mezunu değil de, VHS dükkânı mezunu birisi olarak seyircinin neyi en çok seveceğini biliyor, nabza vereceği şerbetin yoğunluğunu da ona göre, kademe kademe ayarlıyor Tarantino. Çekiç? İdare eder. Beyzbol sopası? Fena değil. Elektrikli testere? Güzeeeel. Ama hiç birisi, en üst raftaki kadar muhteşem değil.

Sahnenin İngilizce bir versiyonunu bulamadım, ama Bruce Willis’in vücut dili bence yeterince beynelmilel konuşuyor zaten. O yüzden sizi şöyle alalım: 

http://www.youtube.com/watch?v=HPZISW_mcD4&NR=1


Hehey, ben de sahne seçtim artık! Kendinize (ve seçilen sahnelere) iyi bakın,
 

Olaylara Karışma!




"Olaylara karışma!" üniversiteyi kazanıp şehirdışına çıkan her gence, aile büyüklerinden gelen ilk uyarılardan biridir. Vizontele Tuuba'da da en çok güldüğüm sahne Hacı Zübeyir Amca'nın durup durup  olaylara karışma demesiydi :)

                  
        

Bir Sahne de Ece'den

  
  
En favori filmlerim listesine daha bitmeden giren, son sahnesi ile ise bir de yıldızlı pekiyi kazanan film, Pineapple Express.
Basitliğinde müthiş bir zeka, bir de hayran bırakıcı bir Hollywood göndermesi barındıran son 10 dakikası, filmin en sevdiğim kısmı. Ancak en çok güldüğüm sahne, Saul'un Dale'e yardım ettiğini düşünerek, polis arabasını kaçırması ve ardından gelen tek ayağının ön camda takılı kalma sahnesi. Saul'un, "filmlerde genellikle işe yarıyor" mantığı ile arabanın frenine asılıp, onu takip eden arabanın yanından geçip gitmesini beklemesi ise beni 'dağıtan' kısım.

Film, "başından sonuna sırıtarak izlediğimiz filmler bitti herhalde"ye verilen cevap. "Baştan sona o müthiş diyalogların tek birini bile kaçırmadan izleyin" tavsiyesi de, son zamanlarda her "ne izlesek?" diyene kurduğum cümle.


Ece,
 
  
P.S: Belirtmeden geçmek istemedim. Ece, başucu dergimiz Altyazı'nın yazarlarından :)
Yeniden  çok teşekkür ediyorum Ece, blogumda sahneni paylaştığın için. 

Ece'nin blog  sayfası için:

  

What's love got to do with it?



Rock müziğin babaannesi, bitmez tükenmez bir enerji kaynağı, muhteşem Tina Turner'ın hayatını anlatan (Hayranlığımı yeteri kadar belirtebildim umarım) "What's Love Got To Do With It? "  çok güldüğüm bir sahneyle başlıyor. Kilise korosunda kendinden geçerek şarkı söyleyen küçük Tina Turner'ın el çırpışları, gür sesi ve coşkulu tavrı  "adam olacak çocuk"tan fırlamışçasına   :)

Bahsettiğim sahneyi videonun ilk 3 dakikasında izleyebilirsiniz.


    

Çizmeli Kedi XXL



Shrek bizlere sonsuza dek mutlu bir şekilde veda etmeden önce filmin diğer kahramanları için Shreksiz bir hayat nasıl olurdu onu izledik Shrek Forever After'da. Çizmeli Kedi'nin karşımıza Fiona'nın obez kedisi olarak  çıkması filmin en komik anlarındandı. Özellikle kedinin yuvasından inerken yaşadığı zorluklar filmde beni en çok güldüren sahneydi. (bkz: yukardaki resim)

http://www.youtube.com/watch?v=-8cbBNM63T0

          

Vecihi - Gülen Gözler

     
-Bu onun sesi.
-Kimin sesi?
-Vecihi'nin...
(Pervane sesi belirginleşmeye başlar)
 

 
Gülen Gözler,1977
Yön: Ertem Eğilmez



Patty Wagon



Tekerlekleri turşudan, vitesi kola bardağından, motoru fritözden, Batmobile'ın yandan yemişi, yengeç burger şeklindeki Patty Wagonla tanışın :)
Sünger Bob'un sunuşuyla ve sürüşüyle izlemek için:

http://www.youtube.com/watch?v=tET7Ke8_f-w&playnext=1&list=PL6D401A0C96AC158A&index=33
      
 

Bruce Almighty



Bruce, anchorman olamayıp sonra tanrı olursa intikamını fena alır. Bu sahneyi izlerken çok gülsem de içten içe  "Yeter artık adamla uğraşmayı kes!" dediğimi de hatırlıyorum.
Sahneyi izlemek için

http://www.youtube.com/watch?v=NSWGRfktwmQ

 

Biri Beni Durdursun


Sıradaki durağımız Coco Bongo. Maske'nin favori mekanı :)
Maske hem en çok sevdiğim çizgi filmlerden, hem de animasyon kalitesini çok beğendiğim filmlerden. Bir de en çok güldüğüm oyunculardan Jim Carrey filmde her türlü şebekliği yapınca ortaya güzel, absürd bir komedi çıkıyor.
Maske'de en sevdiğim sahneler Coco Bongo'da Cameron Diaz'ın sahne aldığı sırada maskenin verdiği tepkiler ve duygusal performansı sonrası Oscar aldığı sahne. Bonus olarak bir de meşhur klakson sahnesini ekliyorum.
İyi seyirler :)

http://www.youtube.com/watch?v=WfjuZVG4wGM&feature=related
http://www.youtube.com/watch?v=-zHID-Pa20E&feature=related
http://www.youtube.com/watch?v=sVtdagnn79A&feature=related

      

Whatever Works



Woody Allen'ın New York ve mizahı Whatever Works'te yeniden buluşturması keyifli bir seyir yarattı bizler için. Filmin baş karakteri Boris beni şu sözüyle epeyce güldürdü filmi izlerken:

-İncil'de en sevdiğim karakter Eyüp'ün karısıydı. Evlendiği mazoşist kocasının aksine boyun eğmektense ölmeyi tercih etti o.                           (Farklı bir bakış açısı :)

Filmin fragmanı için


Singing In The Rain

  

Singing In The Rain bu ayki sahnelerimi seçerken aklıma ilk gelen filmlerdendi; ama bir türlü yazamamıştım. Bu hafta hem Mithat Alam'ın Altyazı için yazdığı yazıyı okuyup hem de Glee'deki tribute sahnesini izledikten sonra  artık Singing In The Rain'i  bir an önce yazmalıyım dedim. Benim için de keyif ve kahkahanın sinemadaki en büyük temsilcilerinden biri Singing In the Rain filmi :)
  
Gene Kelly'nin yağmurda dans edip Singing In The Rain'i söylediği filmin en kült sahnesi, her izlediğimde çok eğlendiğim, neşe dolduğum ve Gene Kelly'ye yeniden hayran olduğum bir sahne. (Galiba aktör olsaydım en çok kıskanacağım şeylerden biri olurdu Gene Kelly'nin Don Lockwood performansı)
İzlemek için 


Romance & Cigarettes

  
Bayram tatili dolayısıyla ara vermek zorunda kaldığım yerden hızlıca devam ediyorum. Arada 8 gün açığım var, farkındayım ama kasım bitmeden eksik sahnelerimi yetiştireceğim merak etmeyin :)

Gelelim bugünün sahnesine. Romance&Cigarettes'i izlemeden önce Susan Sarandon, Kate Winslet (ikisi de en sevdiğim oyunculardandır) ve Sopranos'tan hatırlayacağınızı düşündüğüm James Gandolfini beraber bir filmde oynayacaklar deselerdi filmden ilk beklentim bu üç ismin oyunculuğunu konuşturduğu ağır bir  dram olurdu.  Ama Romance&Cigarettes tam aksine eski klasik şarkılardan oluşan bir müzikal , bol küfürlü kirli bir komedi :)
Filmin tüm müzikal sahnelerini çok sevsem de en çok güldüklerim "Delilah" ve "Do you love me like you kiss me" şarkılarının söylendiği sahneler.
Fragman için;

Ece'den Sahneler




Gerçekten çok hoş ve samimi bir format olmuş, takip etmekten  büyük keyif alacağımı şimdiden söyleyebilirim :) 
Gelelim konumuza, evet bizi en çok güldüren film sahneleri. Aklımda gerçekten onlarcası var fakat içlerinden bir tanesini seçip sizinle paylaşmak istedim. Emir Kusturica'nın Ak Kedi Kara Kedi, orjinal adıyla  "Crna Maçka Beli Maçor" filmindeki Dadan karakteri, beni sinema dünyasında en çok güldürenler arasında ilk sıralarda yer alır. Hani arkadaşlarımızla oyun oynarken ya da başka zamanlarda kalıp olarak kullandığımız "çingenelik yapmak" tabirinin Dadan yüzünden dilimize yerleştiğine inanıyorum:) sinir bozucu aynı zamanda  şirin, kurnaz aynı zamanda saf, sinirli aynı zamanda komik bir karakter Dadan. Anlatmakla olmaz buyurun  izleyelim :) 

Ece, 
       

Just Married



Just Married, yeni evlenen bir çiftin balayına başlarken yaşadıkları talihsizlikler sonrası aralarının bozulup birbirlerine balayını zindan etmeleri üzerinden ilerleyen  bir film. Ashton Kutcher ve Brittany Murphy bence çok iyi bir çift olmuş bu film için. Resimde gördüğünüz sahne de çiftimizin balayı odalarında öpüşüp koklaşırken olaya bir de hamam böceğinin dahil olması ile başlıyor. Hamamböceklerinden nefret etsem de Ashton Kutcher'ın verdiği tepkiye kopmamak elde değil :)
Sahnenin birazını fragmandan izleyebilirsiniz.

http://www.youtube.com/watch?v=9m55tto-T1Y


 P.S: Romantik komedilere çok yakışan bir oyuncuyu bu kadar genç bir yaşta kaybetmek çok üzücü.
 
 

Can you spell Gabbana?


Şehrin en büyük moda dergisinde, acımasızlığı ve gaddarlığıyla ün salmış çok meşhur bir editörün asistanı olarak çalışıyorsunuz. Telefon çalıyor, patronunuza iletmeniz gereken bir mesajı not alırken karşı tarafa sorduğunuz soru:

Okay. Can you spell Gabbana ?

Tam bir "fatal error" :)))
                                                                       ...

Sahneyi izlemek veya hatırlamak isteyenler için,
http://www.youtube.com/watch?v=s6C1iEn6g_s

(Şeytan Marka Giyer-Devil wears Prada)
  
    

Bir Sahne de Samet'ten


Normalde birine “Harry Potter okur musun?” dendiğinde alınacak cevap bellidir: “Ne yapayım ben o çocuk romanını?”. Ben bu düşünceye katılmayanlardanım. Eğer ilginizi çekiyorsa ve özenle hazırlanmışsa her çeşit konuda kitap okunabilir, film seyredilebilir.
Jim Carrey de şu ana kadar en çok eğlendiğim filmlerinden “Yes Man”de benim fikrime katılıyor ve  içten içe şu mesajı veriyor: “Büyükler Harry Potter’ı çocuklardan daha çok sevdiği için ancak çocuk kostümü bulabildim.”
Tam da o sahnede içerdeki Harry Potter hastası, anormal kostümlü insanları görmemiz de hoş bir ironi yaratıyor.
Umarım izlerken siz de eğlenirsiniz: http://www.youtube.com/watch?v=lWywy1LCnhA

Samet,


Despicable Me


Güldüren sahnelerime bugün de bir animasyonla devam ediyorum. Despicable Me-Çılgın Hırsız biraz çocuksu bulduğum, ama yine de keyifle izledigim bir animasyondu. Filmde herkes Minyonlara gülse de (ben kendilerinden pek haz etmedim) benim favorim Agnes'ti. Gru'nun kızları evlat edindikten sonra evin kurallarını anlatırken
"Evde koşmak, bağırmak, gürültü çıkarmak, geğirmek, gaz çıkarmak... yasak" demesi ve sonrasında Agnes'in peki bu rahatsız edici sayılır mı diyip elleriyle hafifçe yanaklarına vurarak garip sesler çıkardığı sahne beni çok güldürdü. Galiba sahneyi bu kadar komik bulmam çocukken benim de dilimi, yanaklarımı veya dudağımı kullanarak buna benzer garip sesler çıkarmayı çok sevmemden kaynaklanıyor.
Anlattığım sahne ve diger komik Agnes anları için

İki Sahne Birden

                                                                                           
   
Bugün için Demet Akbağ'ın başrolünde olduğu bol müzikli ve seyri kolay iki filmden, Eyyvah Eyvah ve Neredesin Firuze'den  birer sahne seçtim. 
(Demet Akbağ çocukluğumdan beri en çok sevdiğim tiyatroculardan biri ve ne yapsa beni güldürebilenlerden.)
  
Neredesin Firuze, oyunculu şarkıcılı kalabalık kadrosu ve müzikal yapısı sayesinde izlerken çok eğlendiren bir filmdi. Benim filmde en çok güldüğüm sahne ise Firuze'nin etrafında dört dönen tayfanın Orhan Gencebay'dan "Ya Evde Yoksan"ı söylemesi ve Firuze'nin tiz bir gülüş sonrasında "Olur mu öyle şey çocuklar, ben hep evdeyim." demesiydi. Replik hafızama o kadar derin kazınmış ki ne zaman biri arayıp bugün evde misin diye sorsa cevabım hazırdır: Ben hep evdeyim :)

Eyyvah Eyvah'da da Firuzan'ın terzi dükkanına "Selam canıııııım" diyip girmesiyle başlayan bol atışmalı sahne ve Hüseyin'in yanlışlıkla Firuzan'ın elbisesini yırtmasının akabinde geçen şu dialog beni çok güldürmüştü.

Terzi:     Kaynaşmışsınız bizim oğlanla.
Firuzan:  Hıı, kaynaştık. Elbisenin ağzına sıçınca çok etkilendim, kaynaşayım dedim.
Hüseyin: Evet. 






Esra'dan da Bir Sahne




Çok küçüktüm, sanırım ilkokul üç ya da dört. Ne zaman televizyonda polis akademisinin fragmanları dönse ekrana yapışır, saatini ve gününü not eder, serinin her bir devam filmini ayrı bir heyecanla beklerdim. Sürekli garip sesler çıkaran zenci adam, sarışın seksi kadın polis, Mahony ve kafayı yemiş akademi müdürü ile 90’larda çocuk olanlar için bir fenomendi adeta Polis Akademisi.

Bu sahne onca polis akademisi serisi içinde en çok güldüğüm sahnedir. Kötü amaçlı polisler takip sırasında yanlışlıkla bir gay bara düşerler. Bu gay barın ismi ‘Blue Oyster Bar’ bu arada. Yanlışlıkla gay bara düşen polislerimiz bir anda kendilerini gay polis amcaların kollarında dans ederken bulurlar ve bu sahneyi bu kadar akılda kalıcı yapan da benim için sanırım fonda çalan müzik. Hala daha kimin bestesi, kimin albümünden hangi şarkı bilmem. 

Aradan uzun yıllar geçmiş olmasına rağmen şimdi bile ara sıra youtube frekansımda süregelen bu sahne olabildiğince güldürmüş olacak ki beni, ben de Mehmet aracılığı ile sizlerle paylaşayım istedim.
 
Esra,



Julie & Julia & Soğanlar



Son İstanbul Film Festivali'nde, Julie & Julia'nın galasından çıkarken önümde yürüyen bir kadının sözlerine kulak misafiri oluyorum. " Ya başroldeki kadın da çok edilgen oynamış dimiii ? "
O an  "Pardon ama birincisi o başroldeki kadın dediğiniz Meryl Streep oluyor ve ikincisi Modern Family'den Cam'in de belirttiği gibi Meryl Streep Batman'i bile oynar!!! " demek istiyorum; ama yine de susuyor ve şaşkın şaşkın yürümeye devam ediyorum.

Julie & Julia bu yıl izlediğim en keyifli filmlerden biriydi. Sanki koltuğa sırtımızı yaslayıp bu süre boyunca gülümsememiz için çekilmişti. Resimde gördüğünüz soğan sahnesi de benim filmde en çok güldüğüm sahne. Fransa'da profesyonel aşçılık sınıfına yazıldıktan sonra sınıftaki diğer aşçı adaylarının soğan kesme hızına yetişemeyen Julia'nın eve döndükten sonra hırs yapması ve onlarca soğanı kesmesi bana ve salondaki pek çok seyirciye  kahkaha attırmıştı. 
P.S: Birazdan sürpriz bir yazı post edeceğim. Benim güldüğüm sahnelerin yanı sıra bakalım başka kimler hangi sahnelere gülüyormuş :) Siz de hiç çekinmeden en çok güldüğünüz sahneyi benimle paylaşabilirsiniz. 



Finding Nemo



Animasyona karşı apayrı bir zaafım var benim. Finding Nemo'yu izlerken küçük kuzenimin benim filmi hayran hayran izlememe şaşırdığını hatırlıyorum. Ayrıca filmi izlerken velilerden çekindiğim için salondaki diğer ufaklıklar gibi alkışlarla tepki veremesem de kahkahalarımla hepsini bastırmış olabilirim :p

Açıkçası hangi sahneyi yazsam diye çok kararsız kaldım ve en çok güldüğüm 2 sahneden birden bahsetmeye karar verdim.
Komün halinde takılan balıkların yön tarif edişi ve Dory, Avustralyayı sorduğu an bu  parlak balıkların kendi ses efektleriyle Sydney Opera House'a dönüşmeleri beni çok güldürmüştü. (bkz: alttaki resim)
Filmin bittiğini sandığım an ortaya çıkan bonus sahnede, akvaryumdaki balıkların okyanusa ulaştıkları halde aslında tam olarak da ulaşamadıklarını gördüğüm sahne  de en çok güldüğüm diger sahne (bkz:Üstteki resim) 

Son olarak, sahne olmasa da Dory'nin her seferinde Nemo'nun adını unutup Memo, Bingo, Fabio, Cheeto, Elmo ve buna benzer isimler sayışını da hatırlatıp ardından sorarım size, mavi ve turuncunun birbirine bu kadar yakıştığı başka bir film var mıdır acaba :)




Annie Hall



Annie Hall, pek çok sinefil için kilometre taşı filmlerden biridir desem abartmış olmam galiba. Seyirciye dönük, nevrotik bir karakterin sinemadaki mizah algısını kökten değiştirdiği bir Woody Allen şaheseridir Annie Hall.
 ...

Ne zaman Annie Hall'den laf açılsa aklıma ilk bu iki sahne gelir. Annie'nin yahudilerden nefret eden anneannesinin yemek masasında Alvy'yi algılayışı (bkz: üstteki resim) ve sinema kuyruğunda, Alvy'nin arkasında gerekli gereksiz konuşan bir adamın, bir medya teorisyeni Marshall McLuhan hakkında atıp tutmasının ardından Alvy'nin kadraja Marshall McLuhan'ı sokup adamla McLuhan'ı yüzleştirmesi en çok güldüğüm sahnelerden    :)))) 



Alice in Wonderland - I need a pig here




I need a pig here! I love a warm pig belly for my aching feet.
...
Stop it!!!


Bu yıl için en büyük film beklentilerimden biri, favori yönetmenlerimden Sevgili Tim Burton'ın Alice in Wonderland'i idi. Hatta yıllar önce okuduğum  kitabı filmden önce apar topar yeniden okuduğumu itiraf edebilirim.
Filmin benim için yarattığı hayal kırıklığından bahsetmek bile istemiyorum.
Filmde sevdiğim tek karakter Red Queen'in pek bir eğlendiğim ve güldüğüm sahnesi  "I need a pig here" için buyrunuz:

http://www.youtube.com/watch?v=VYkFuziLaBU&feature=related

The Simpsons Movie



22 sezondur devam eden bir serinin sadece bir tane sinema filmi olması gerçekten de şaşırtıcı; ama en azından bir tane de olsa bir Simpsons filmi var ve bu sayede yıllardır izlediğim ve mizahına, hicivlerine bayıldığım bu çizgi filmden blogumda bahsedebileceğim için mutluyum. 
 
( Bu arada Simpsonsları South Park veya Family Guy ile kıyaslayanlara hep sinirlenmişimdir, haberiniz olsun, belirtmeden geçemedim :P )
 
Gelelim The Simpsons Movie'ye. Filmle ilgili genel bir eleştiri yapacak olursam filmin alışık olduğum Simpsons mizahı beklentimi iyi bir şekilde karşıladığını söyleyebilirim. Bence filmin tek sorunu biz kadrolaşmış Simpsons takipçilerine verdiği mesajın biraz  fazla duygusal kaçmasıydı. Springfield'ı ne kadar çok sevdiğimiz, bu ailenin bizim nasıl bir parçamız haline dönüştüğü bol bol vurgulandı film boyunca. Ama neyse ki bunu yaparken The Simpsons'ın kıvrak zekasından ve zekice yazılmıs esprilerinden taviz vermemişlerdi.
 
The Simpsons Movie'de Homer'ın, Springfield halkından kum havuzundaki boşluk sayesinde kaçmaya çalışırken deliğe sıkıştığı sahne en çok güldüğüm sahnelerden biri.  Öncesinde kaçabileceği için peşinen dalgasını geçen ve bir yandan kaçmaya çalışırken bir yandan da hareket çeken Homer'ın deliğe sıkışmasıyla suratının aldığı ifade (bkz: resim) ve son anda tam kaçacakken   kafasının üst kısmının deliğe takılmasıyla beraber Springfield sakinleri tarafından uğradığı komik linç girişimi beni epeyce güldürdü diyebilirim :))




Love and Other Disasters - Tallulah





Resimde gördüğünüz karakter benim ikinci en favori romantik-komedi filmim Love and Other Disasters'tan  Tallulah. Tallulah inanılmaz enteresan ve sivri bir karakter ve filmdeki her sahnesinde beni gülmekten öldürdüğünü söyleyebilirim. Bu yüzden de Tallulah'ın 3 sahnesinden birden bahsetmeye karar verdim.
Kendisi siyahi bir sevgiliye sahip olduğu için takıntı yaratmış bir karakter ve bir sergi açılışında sevgilisi için yazdığı şiiri okuyor. Fakat şiir inanılmaz absürd. Die Die Die mısrasında ben artık kendimi tutamıyorum ve kahkahayı patlatıyorum. Bu iki kıtayı sadece Tallulah'ın aynı şiirde buluşturabileceği  işte o efsane şiir:

MEAT


Big black dick in nice soft chick. 

I never knew the thrill I'd feel, 

knowing how you had to steal. 

You dangled your worm, I took the bait. 

This fish is caught. It's only fate. 
 
DIE DIE DIE
 
White lmperialist Pigs. 

Aristocracy is pale and weak. 

You can't kill my love. 

He's black. He's MEAT.


Diğer komik bir sahne de Tallulah'ın film izleme anından.
 
Tallulah: Oh my God, this is so scary.
Jacks: What's she watching?
Peter: Notting Hill 
 ?!?!?!?!?!?!?!?!?!
  
Ve seçtiğim üçüncü sahnede de Jacks bazı şeyleri öğrendikten sonra Peter ve Tallulah'a yönelir.

 
Jacks: Did you know about this?
Peter: Yes.
Jacks: You?
Tallulah: No!
Peter (to Tallulah): I told you. 
Tallulah: Yes!
      
Anlattığım son iki sahneyi Tallulah'ın tonlaması ve ifadeleriyle izlemek için fragmanı sonuna kadar izleyin :)))
  
http://www.youtube.com/watch?v=-lc6C4juTVg



Tosun Paşa - Hamam Sahnesi



Çocukluğumdan beri en çok eğlendiğim filmlerden biridir Tosun Paşa. Özellikle de hamam sahnesini ne zaman izlesem yeniden gülmeye başlarım. Tellioğulları ve Seferoğulları kadınlarının Daver Bey'in kızı Leyla için hamamda müzikler eşliğinde atışmaları, atışmalar sırasındaki halleri ve yüz ifadeleri filmi her izlediğimde  beni sahnenin komikliğine hayran bırakır. Adile Naşit'in performansı ayrı bir göz doldurur :)

Tosun Paşa keşke senaryosunu ben yazmış olsaydım dediğim filmlerden biri ve Yavuz Turgul sevgimin Muhsin Bey'den sonraki en büyük kaynagi. Hamam sahnesini izleyip neşe dolmak isteyenler için
buyrunuz: http://www.youtube.com/watch?v=gByui4rYHLE