Yeni Yılınız Kutlu, Mutlu, Bol Filmli olsun


 
Öncelikle mutlu yıllar diliyorum herkese!!!
Grinch'in kibirli  ve şaşkın bakışı bu ayın son bakışı :)
2010'a dönüp baktığımda benim de suratımın hafiften bir Grinch ifadesi aldığını itiraf edebilirim :p

http://www.youtube.com/watch?v=KxE0Y2XMaF4/
  

Yumurta



Semih Kaplanoğlu'nun filmlerinde bakışların çok önemli bir faktör olduğunu düşünüyorum. Kadraj dışına yönelen bakışlar ve karakterlerin nereye baktıklarını görememek, perdedeki görüntüyü bilinmeyene doğru çekiyor ve anlatılana görünenin ötesinde bir anlam ve maneviyat kazandırıyor.

Yumurta'nın açılış sahnesinde de Yusuf'un annesi puslu bir yoldan gelip, yeniden başka bir puslu yolda, sislerin arasında kayboluyor. Kadrajda en belirgin olduğu anda bile bakışları hep ötelerde, görünmeyende. Bence bu sahne, hayatın ve ötesinin ve hatta berisinin muhteşem bir tasviri. Bilinmeyenden gelip, bilinmeyene doğru yönelmek. Ölüme doğru yol almak; ama sonrasını görememek. Yolun en belirgin, en görünen kısmında (ya da öyle sandığımız kısmında) bile bakışların uzaklarda olması, soyut bir anlam barındırması.

   

Precious



Bu yıl seyrettiğim filmlerden ikisi, izlerken beni hem çok yordu hem de çok duygulandırdı. İki filmin başkarakterlerinin başına gelenler için de "yok artık, bu kadarı da fazla" dedim ve söylene söylene izledim her ikisini de. Bu filmlerden biri Die Fremde, diğeri de Precious. Bugünkü bakış sahnemde de Precious'tan bahsetmek istiyorum. Kafamda belirli bir sahne yok; ama ne zaman filmden bahsedilse Precious'ın asık suratı ve umutsuz bakışları aklıma geliyor. Dışlanmış, ezilmiş ve sesini çıkaramayan genç bir kızın yüzüne sinmiş o  umutsuz bakış nedense hafızamdan silinmiyor bir türlü. 

  

Yüzüklerin Efendisi - Gollum



Frodo, Mordor'un gizli geçidini bildiği için Gollum'u da yolculuklarına dahil etmek ister. Sam'in tüm itirazlarına rağmen Frodo Gollum'un elinden tutar ve yola koyulurlar. İşte tam da o esnada Gollum'un Sam'e attığı öyle pis   bir bakış var ki Gollum'un tüm hinliğini ve hırsını bir anda gözler önüne seriyor.


Cat On A Hot Thin Roof



Maggie'nin ilgiye ve sevgiye muhtaç, yalvarır bakışlarının yanında Brick'in ilgisiz, dalgın ve hüzünlü bakışı...



Csyasoo'dan Bir Sahne



Ben de bi' sahne yollayayım. Majid Majidi'nin Beed-e majnoon / Söğüt Ağacı filminden bir sahne. 8 yaşından bu yana kör olan Youssef'in geçirdiği başarılı ameliyattan sonra havaalanında onu karşılayanlar arasında annesini görmesi. Görmesinden öte hissetmesi.


 Bu ay konu bakışlarla ilgili olduğundan manalı olur dedim, 40 yıl kadar kör yaşamış birinin yıllar sonra açılan gözleri ile en son 8 yaşındayken yüzünü gördüğü annesini tanıması.
 

     

Rear Window


  
Lisa uyumakta olan sevgilisi Jeff'e doğru yaklaşırken Jeff uyanır ve Lisa'nın kendisine doğru eğildiğini görür. O an Lisa'nın Jeff'e bakışı, Jeff'in gözünden Lisa'nin tüm zerafeti ve güzelliği (Grace Kelly, picture of a beauty queen) ve de Lisa'nın Jeff'i öpmesi (bence sinema tarihinin en romantik öpüşmelerinden biri) Rear Window'un bu sahnesini unutulmaz sahnelerden biri kılıyor.

Bir Sahne de Didem'den

  
  
Romantik film seviyorsanız ve henüz izlemediyseniz Before Sunset'i kesinlikle kaçırmamanızı öneririm. Tabi ki Before Sunrise'ı izledikten sonra. İki kere izlediğim ender filmlerden biri. Birbirini yeniden bulmaya çalışan iki insanın ilk karşılaşma anında hissedebileceklerini Julie Delphy özetliyor. Bakışı görmek için fragmanı burda bulabilirsiniz. İyi seyirler:) 
          
               
Didem,
http://didigetsgreener.blogspot.com/
        
                                     

Bu Ayın İlk Konuk Sahnesi Esra'dan



2009 yapımı Arjantin–İspanyol ortak yapımı El Secreto de Sus Ojos (The Secret in Their Eyes) emekli olan bir avukatın roman yazmaya karar vermesi üzerine 20 sene önce meydana gelen bir cinayet ve olaya bir şekilde karışmış olan insanlar ve bu insanların birbirleriyle olan ilişkilerini 20 sene sonrasında bize anlatmak üzere konumlanmış. Belirtmek isterim ki, filmin içerisinde zamanın Arjantinini anlatan siyasi odaklı ince detaylar da mevcut hoşuma giden.
Bu filmde kullanılan bakış sahneleri, gerçekten film içerisinde öyle kilit noktalarda odaklı ki, yönetmen Juan Jose Campanella zekası ile takdir ettiğim yönetmenler arasına bu sayede girmeyi başarmış durumda.
2010 yılında en iyi yabancı film oscar’ını kucaklayan El Secreto de Sus Ojos’un fragmanı:


Benim film içerisinden uzun elemeler sonucu seçtiğim sahneye gelecek olursak;  bu sahne Arjantinli oyuncu Soledad Villamil tarafından hayat verilen karakter Irene’in film içerisinde tek kelime bile söylemeden, bizim onun içinden geçenleri bir bir anladığımız kare. Irene, uzun zamandan beri Benjamin’den duymayı beklediği sözcüklere pür dikkat hazırlamışken kendisini, birden duymak istediklerinden çok ama çok uzakta sözcüklerle yüzleşince belki Benjamin anlamadı onu ama biz çok iyi anladık...
  
Esra,

Me, Myself & Irene


Hissiyatı bol bakışlardan beni çok güldüren, komik bir bakışa geçiyorum bugün. Jim Carrey'nin şizofren bir adamı canlandırdığı Me, Myself and Irene'de sert mizaçlı Hank karakterinin Irene için tango yapan bakışlarını izlemek için buyrunuz:


Ne zaman Jim Carrey'den laf açılsa aklıma ilk gelen sahnelerinden biri de bu. Jim Carrey'dir, ne yapsa yeridir
:)

In The Mood For Love


Benim için In The Mood For Love, melankolinin beyazperdede can bulmuş hali. 
Filmin eşsiz müziğinin So ve Chow'un dalgın bakışlarıyla birleştiği bu sahne de boğaz düğümleyen, insanı  mahveden sahnelerden. 

    
    

Volver



Raimunda annesinin en sevdiği şarkılardan birini söylerken yıllarca öldüğünü sandığı annesi uzakta bir gölge gibi onu dinlemektedir. Raimunda birden annesini  fark eder, bakışları annesine kilitlenir. Bir yandan şarkısını söylemeye devam ederken bir yandan da şaşkınca hayalini gördüğünü zannettiği annesine bakmaya devam eder.


P.S: Filmde Penelope Cruz, Estrella Morente'nin söylediği Volver'e playback yapmaktadır. 


  

Altın Küre Adayları




Ve bu hafta Altın Küre adaylarının açıklanmasıyla ödül mevsimine resmen girmiş olduk. Bu yıl aday listesinde izlemediğim çok fazla film var. Özellikle The King's Speech, I am Love, Black Swan ve The Kids Are All Right merakla beklediğim ve izlemek için can attığım filmler. Adaylara bakmak isterseniz;

http://www.goldenglobes.org/nominations

P.S: Altın Küre adayı diziler arasında da Modern Family bambaşka diyor ve hepinize güzel bir haftasonu diliyorum.

The Reader



Beraber olduğu 15 yaşındaki çocuğun ağlayarak beni seviyor musun demesinin ardından Hanna çocuğa bakar ve kafasını evet dercesine hafifçe sallar.

   
   

Üç Maymun



Nuri Bilge Ceylan filmlerinin en sevdiğim özelliklerinden biri, karakterlerin bakışlarının fotoğraf gibi arka planlarla birleştiği sahneler. Üç Maymun için de bakışların konuştuğu bir film demek yerinde bir tanımlama olur diye düşünüyorum. 

Hacer'in Servetle buluşmaya giderken arkasına bakması, aslında geride bıraktıklarına attığı bakış Üç Maymun'un en sevdiğim sahnelerinden.



Jack Goes Boating


Bu bakış sahnesi başka bir bakış sahnesi :) Çünkü duygusal veya manidar bir bakış sahnesi seçmedim bu sefer. Seçtiğim sahne çok başarılı görüntülenmiş, etkileyici bir bakış sahnesi.

Jack Goes Boating'de Jack'in yüzücü gözlüğü gözündeyken etrafına bakışı ve bizim bu bakışı direk Jack'in gözünden izlememiz çok orjinaldi. Gözlükte oluşan buğulanma, gözlüğün çerçevesi ve gözlükteki su damlacıkları kadrajda beliren ince ve hoş detaylardı ve sanki arada kamera, perde yokmuş gibi bir his uyandırıyordu.

Philip Seymour Hoffman'ın yönetmenliğini de üstlendiği Jack Goes Boating fragmanı için
http://alturl.com/v9mdn
          
              

Somewhere



Sofia Coppola'nın son filmi Somewhere'i Lost in Translation'a benzer bir filmle karşılaşacağım beklentisiyle izledim Filmekimi'nde. Genel olarak iki filmin karakterlerini ve hissettirdiklerini benzettiğimi söyleyebilirim; ama Coppola'dan beklemediğim bir finalle kapandı film. 

Filmde, Hollywood'da çok meşhur bir film yıldızı olan Johnny'nin kahvaltı masasındayken, hayatına yıllar sonra   dahil olan kızına bakışı çok etkilemişti beni. Kızına karşı sorumluluklarını yerine getirememenin yarattığı şaşkın, mahcup ve üzgün bir bakıştı.




Far From Heaven



Ortaokuldayım yanlış hatırlamıyorsam, Arı Sineması'nın koridorunda Cennetten Çok Uzakta diye bir filmin afişi gözüme çarpıyor. Afişte iri gözlü bir kadının tarif edemediğim bir bakışı var ve neye bakıyor, neden böyle bakıyor  merak ediyorum. Böyle bir afişle filmin adının ne alakası var, filmin konusu ne, ilgimi çekiyor; ama   unutuyorum bir süre sonra.

Yıllar sonra üniversitemin film merkezinin gösterim programında gördüm filmin adını ve görür görmez filmin afişi canlandı gözümün önünde. Filmi izleyebildim bu sefer. Son sahnede anlamlanıyor o bakış ve sonrasında Far From Heaven herkese izlemesini tavsiye ettiğim filmlerden, Julianne Moore da ne yapsa takibe aldığım, favori oyuncularımdan biri oluyor.

Filmin son sahnesi olduğu için bakış sahnesini anlatamıyorum maalesef. Film hakkında çok büyük bir spoiler vermek istemem :)

Filmin fragmanı için
    
    

Vavien



Vavien bu yıl en çok beğendiğim yerli filmlerden biri. Filmde Taylan biraderlerin yönetiminin ve Engin Günaydın'ın senaryosunun çok güzel paslaştığını düşünüyorum. Filmin mizahının, dramının, geriliminin, gerçekçiliğinin ve masalsılığının enteresan bir ayarı, cezbedici bir tarafı var.
  
Filmde Sevilay "Ben para pul istemiyom Celal, ben seni istiyom" derken bir yandan da  bakışları o ezilmişliğini, yorgunluğunu ve mutsuz evliliğini kurtarmak için çabalayışını o kadar güzel tasvir ediyor ki ne zaman Vavien'den bahsedilse Binnur Kaya'nın o bakışları gözümde canlanıyor.



Caramel



Caramel, iki yıl önce İstanbul Film Festivali'nde izlediğim, Beyrut'ta yaşayan ve yolları güzellik salonunda birleşen kadınların hikayelerini anlatan, eli yüzü düzgün bir filmdi. Filmde akli dengesi yerinde olmayan, zeka yaşı çocuk kalmış kız kardeşine bakan Rose'un unutamadığım bir bakış sahnesi var.

Yıllar sonra ilk kez bir randevu için hazırlanan ve güzellik salonuna giden Rose, döndüğünde kardeşini   görmezden gelmeye çalışsa da kardeşinin yan odadan seslenişi gelir kulağına, kapı arkasından söylediklerini işitir. Rose'un bakışları kapıya yönelir ve öylece bakar bir süre. Mutluluğu ve aşkı elde etmeye çalışırken üzerine kapattığı kapıyı, daha doğrusu örtbas ettiği gerçeği daha fazla görmezden gelemez. Kapıya bakarken  idrak eder bir adamla buluşmanın onun için çok zor olduğunu. Kardeşini yalnız bırakamayacağını anlar. Makyajını siler ağlayarak ve kapıyı açar...

Filmin fragmanı
http://www.youtube.com/watch?v=
  
        

Away From Her



Away From Her, Türkiye'de vizyona girme şansı bulamamış, çok naif bir film. Filmin  aşk, yaşlanma ve hafıza üzerine çok sade ve zarif bir yorumu var. Alzheimer eşini (Fiona) kliniğe yatırdıktan sonra eşinin onu unutmaya başlamasıyla yüzleşmek zorunda kalan bir adamın (Grant) hikayesi üzerinden ilerliyor. Julie Christie'nin muhteşem bir performansı var ve bakışlarının Fiona'nın hissettiklerine, içinde bulunduğu duruma kattığı derinlik takdire şayan.

Away From Her'den paylaşmak istediğim iki bakış sahnesi var. Fiona'nın tek başına dolaşmaya çıktığında bir  an hiçbir şey hatırlayamamanın bakışlarında yarattığı tedirginlik ve şaşkınlık beni çok etkilemişti. 
Bir de Grant'in Fiona'dan bahsederken "I never wanted to be away from her, She had the spark of life" diyip Fiona'nın Grant'in gözlerinin içine bakıp ona evlenme teklif ettiği anı zihninde canlandırması Away From Her'ün unutamadığım sahnelerinden.



The Silence of The Lambs


-Well Clarice, have the lambs stopped screaming?

Rahatsız edici, keskin ve şeytani bakışlarıyla Dr. Hannibal Lecter bir yandan psikopat ruhlu bir seri katil, bir yandan da dahi bir psikiyatrist. Ve de sinema tarihinin gelmiş geçmiş en kötü adamı. Benim de en sevdiğim kötü karakter.

Hannibal'ın gözlerini Clarice'e dikip Clarice'in çocukluk travması hakkında art arda sorular sorduğu sahne de The Silence of The Lambs'in unutamadığım sahnelerinden.
  
Filmin fragmanı için

P.S: Geçen yıl Empire dergisinin 20. yıl kutlamaları için çekilmiş Jodie Foster ve Anthony Hopkins fotoğrafını çok beğenmiştim, sizlerle de paylaşmak istedim. 


Corpse Bride



Bu sahneye benim kadar çok hüzünlenen biri daha var mıdır acaba?
Emily elindeki buketi atıp yavaşça yürür, dolunaya bakar, derin bir iç çeker ve sonrasında  kelebeklere dönüşüp hafifler, uçar gider...


P.S: Animasyon bir karakterin bakışlarına bu kadar derin bir anlam yükleyebilen Tim Burton ve ekibine sevgiler,  saygılar.


Karşı Pencere



Karşı Pencere'nin Giovanna'nın bakışlarıyla kapanan, ince düşünülmüş bir son sahnesi var. Giovanna'nın  yüz ifadelerini, hissettiklerini sadece yakın plan bakışlarından anlamak oldukça etkileyici.
Filmin fragmanı için


P.S: Bana bu sahneyi hatırlatan Emre'ye teşekkürü bir borç bilirim :)

As Good As It Gets



Obsesif kompulsif bozukluğa sahip bir adamın ilaçlarını yeniden almaya başladığını söylemesi karşısındaki için  güzel bir iltifat mıdır? Eğer ardından "You make me want to be a better man" diyorsa bence gelmiş geçmiş en iyi iltifatlardandır. O an bu iltifata nail olan Carol'ın Merlin'e bakışı ise tüm şaşkınlığını ve hayranlığını o kadar güzel anlatır ki, öyle bir iltifat ancak bu kadar güzel bir bakışla tamamlanabilirdi dedirtiyor bana.



Duvara Karşı



Sibel hastanede beklerken karşısındaki adama öyle bir bakar ki o an anlarsınız baktığı adam sadece hoşlanıp  gözünün kaydığı biri değildir. Sibel'in kurnaz bakışları kafasında gizli bir plan kurduğunu ve gözünü diktiği adamın da birazdan bu planın bir parçası olacağını önceden hissettirir sanki. Ardından bir anons duyulur: "Cahit Tomruk".  O an adamın Türk olduğunu anlar Sibel, yüzünde bir gülümseme belirir ve koşup Cahit'e  "Sen Türk müsün? Evlensene benimle" der.

     

Aralık Başlarken

"Sahne Seçtim Ben"i birden aklıma gelen bir konsept üzerine, çok da düşünmeden hemen açtım ve bu kadar bağlanacağımı cidden tahmin etmiyordum. Günlük yazılar, resimler, linkler, hiç planda yokken bir anda aklıma gelen  sahneler derken de blogum birinci ayını doldurdu ve sıra geldi yeni ayın konseptine.

Aralığın konseptini açıklamadan önce büyük bir teşekkürle başlamak istiyorum aslında. Blogumu okuyan, takip eden, konuk yazarlarım olan, blogumu her fırsatta daha çok insana duyuran ve yazılarıma yorum yapan  herkes,  sayenizde uğraşmaktan çok keyif aldığım bir meşgalem var artık.

Bu ayın konseptini belirlerken iki fikir arasında çok kararsız kaldım; ama danıştığım arkadaşlarımın da desteğiyle bu ayın konseptini en çok sevdiğim "Bakış Sahneleri" olarak belirledim. Bazen öyle bir bakış izlersiniz ki bir filmde, sanki o an karakter sadece gözleriyle oynar, hiçbir konuşmanın, repliğin anlatamayacağı ve hissettiremeyeceği şeyi hissettirir size. Filmden çıkarsınız; ama o bakış gözünüzün önünden bir süre gitmez ya da filmden bahsedilince ilk hatırladığınız şey o bakış sahnesi olur. 

Bu ayın sahneleri de benim hafızamdan silinmeyen bakış sahnelerinden oluşacak. Umarım siz de en sevdiğiniz bakış sahnelerini benimle paylaşır ve blogumun konuğu olursunuz aralıkta.

Sevgiler,
Mehmet
      

Breakfast At Tiffany's



Ve bu ayın son sahnesi de geldi çattı. Karşınızda favori romantik-komedi filmim ve en çok sevdiğim filmlerden biri Breakfast At Tiffany's.
Bu ayın son yazısında "Breakfast At Tiffany's"in en çok güldüğüm iki sahnesinden de bahsedeceğim.

Paul'ün taksi çağırmak için nafile seslenişinin ardından Holly Golightly'nin anında gelip gür bir ıslık çalması, benim  filmde en çok güldüğüm sahne. Sonrasında Paul'ün Holly'ye şaşkın şaşkın bakarak "I could never do that" demesi  de bu eğlenceli sahnenin tuzu biberi :)
Filmde çok güldüğüm bir diğer sahne de Holly ve Paul'ün küçük bir hırsızlık yaptıktan sonra yüzlerindeki  maskelerle trafik polisine kedi ve köpek taklidi yapmaları :)
Filmin fragmanı için

http://www.youtube.com/watch?v=urQVzgEO_w8
   

Kediler ve Kitaplar'dan Çavlan'ın Sahnesi

Ben balık hafızalıyım, o yüzden en çok güldüğüm sahneyi değil de, en-son-çok-güldüğüm sahneyi seçebildim. Geçtiğimiz bahar Date Night isimli komedinin bu sahnesinde sinemada ciddi ciddi gülme krizine girdiğimi ve birkaç dakika kendime gelemediğimi hatırlıyorum. Son derece sıradan, ortalama ve normal görünümlü orta yaşlı çift Phil ve Claire (Steve Carell and Tina Fey), istedikleri bir bilgiye ulaşabilmek için şehrin "hip" restoranlarından birinde çalışan kızın dikkatini dağıtıyorlar.

Burada evli çiftimizi normal hallerinde görüyoruz.


Burada ise ukala, gösterişçi, burnu havada ve 'önemli' insanlar gibi yaptıkları an. Carrell'in ters giydiği ceketi, Fey'in saçı, konuşmaları, hepsi şahane...

Bir dakika bile sürmeyen sahneyi izleyebileceğiniz link: http://www.youtube.com/watch?v=blo-xNiuwys. Filmden ayrı, tek başına ne kadar anlam ifade eder bilemedim ama, ben hâlâ gülüyorum :)

Çavlan,

http://kedilervekitaplar.blogspot.com

.

Arda'nın Sahnesi

   
    
Bu kadar güzel bir seçkide benim de favori sahnem bulunmasa çok üzülürdüm açıkçası :) Ve tabii her ne kadar artık herkesin bildiği bir klasik hâline gelmiş olsa da, “Pulp Fiction” eksik kalsaydı… O yüzden benimki de Pulp Fiction’dan geliyor.

“When people ask me if I went to film school I tell them ‘No, I went to films’ ” demiş bir röportajında Tarantino. Her ne kadar Pulp Fiction, başlı başına bir film olarak bu anlayışın temsili sayılabilecek olsa da zannımca Tarantino’nun bu görüşünü en yüksek sesle dile getirdiği yer, Butch’ın Marsellus’u bodrumdaki tecavüzden kurtardığı sahne. Hele ki Butch’ın uygun silahı seçtiği kısım, bence bir efsane… Sanki bir film okulu mezunu değil de, VHS dükkânı mezunu birisi olarak seyircinin neyi en çok seveceğini biliyor, nabza vereceği şerbetin yoğunluğunu da ona göre, kademe kademe ayarlıyor Tarantino. Çekiç? İdare eder. Beyzbol sopası? Fena değil. Elektrikli testere? Güzeeeel. Ama hiç birisi, en üst raftaki kadar muhteşem değil.

Sahnenin İngilizce bir versiyonunu bulamadım, ama Bruce Willis’in vücut dili bence yeterince beynelmilel konuşuyor zaten. O yüzden sizi şöyle alalım: 

http://www.youtube.com/watch?v=HPZISW_mcD4&NR=1


Hehey, ben de sahne seçtim artık! Kendinize (ve seçilen sahnelere) iyi bakın,
 

Olaylara Karışma!




"Olaylara karışma!" üniversiteyi kazanıp şehirdışına çıkan her gence, aile büyüklerinden gelen ilk uyarılardan biridir. Vizontele Tuuba'da da en çok güldüğüm sahne Hacı Zübeyir Amca'nın durup durup  olaylara karışma demesiydi :)

                  
        

Bir Sahne de Ece'den

  
  
En favori filmlerim listesine daha bitmeden giren, son sahnesi ile ise bir de yıldızlı pekiyi kazanan film, Pineapple Express.
Basitliğinde müthiş bir zeka, bir de hayran bırakıcı bir Hollywood göndermesi barındıran son 10 dakikası, filmin en sevdiğim kısmı. Ancak en çok güldüğüm sahne, Saul'un Dale'e yardım ettiğini düşünerek, polis arabasını kaçırması ve ardından gelen tek ayağının ön camda takılı kalma sahnesi. Saul'un, "filmlerde genellikle işe yarıyor" mantığı ile arabanın frenine asılıp, onu takip eden arabanın yanından geçip gitmesini beklemesi ise beni 'dağıtan' kısım.

Film, "başından sonuna sırıtarak izlediğimiz filmler bitti herhalde"ye verilen cevap. "Baştan sona o müthiş diyalogların tek birini bile kaçırmadan izleyin" tavsiyesi de, son zamanlarda her "ne izlesek?" diyene kurduğum cümle.


Ece,
 
  
P.S: Belirtmeden geçmek istemedim. Ece, başucu dergimiz Altyazı'nın yazarlarından :)
Yeniden  çok teşekkür ediyorum Ece, blogumda sahneni paylaştığın için. 

Ece'nin blog  sayfası için:

  

What's love got to do with it?



Rock müziğin babaannesi, bitmez tükenmez bir enerji kaynağı, muhteşem Tina Turner'ın hayatını anlatan (Hayranlığımı yeteri kadar belirtebildim umarım) "What's Love Got To Do With It? "  çok güldüğüm bir sahneyle başlıyor. Kilise korosunda kendinden geçerek şarkı söyleyen küçük Tina Turner'ın el çırpışları, gür sesi ve coşkulu tavrı  "adam olacak çocuk"tan fırlamışçasına   :)

Bahsettiğim sahneyi videonun ilk 3 dakikasında izleyebilirsiniz.


    

Çizmeli Kedi XXL



Shrek bizlere sonsuza dek mutlu bir şekilde veda etmeden önce filmin diğer kahramanları için Shreksiz bir hayat nasıl olurdu onu izledik Shrek Forever After'da. Çizmeli Kedi'nin karşımıza Fiona'nın obez kedisi olarak  çıkması filmin en komik anlarındandı. Özellikle kedinin yuvasından inerken yaşadığı zorluklar filmde beni en çok güldüren sahneydi. (bkz: yukardaki resim)

http://www.youtube.com/watch?v=-8cbBNM63T0

          

Vecihi - Gülen Gözler

     
-Bu onun sesi.
-Kimin sesi?
-Vecihi'nin...
(Pervane sesi belirginleşmeye başlar)
 

 
Gülen Gözler,1977
Yön: Ertem Eğilmez



Patty Wagon



Tekerlekleri turşudan, vitesi kola bardağından, motoru fritözden, Batmobile'ın yandan yemişi, yengeç burger şeklindeki Patty Wagonla tanışın :)
Sünger Bob'un sunuşuyla ve sürüşüyle izlemek için:

http://www.youtube.com/watch?v=tET7Ke8_f-w&playnext=1&list=PL6D401A0C96AC158A&index=33
      
 

Bruce Almighty



Bruce, anchorman olamayıp sonra tanrı olursa intikamını fena alır. Bu sahneyi izlerken çok gülsem de içten içe  "Yeter artık adamla uğraşmayı kes!" dediğimi de hatırlıyorum.
Sahneyi izlemek için

http://www.youtube.com/watch?v=NSWGRfktwmQ

 

Biri Beni Durdursun


Sıradaki durağımız Coco Bongo. Maske'nin favori mekanı :)
Maske hem en çok sevdiğim çizgi filmlerden, hem de animasyon kalitesini çok beğendiğim filmlerden. Bir de en çok güldüğüm oyunculardan Jim Carrey filmde her türlü şebekliği yapınca ortaya güzel, absürd bir komedi çıkıyor.
Maske'de en sevdiğim sahneler Coco Bongo'da Cameron Diaz'ın sahne aldığı sırada maskenin verdiği tepkiler ve duygusal performansı sonrası Oscar aldığı sahne. Bonus olarak bir de meşhur klakson sahnesini ekliyorum.
İyi seyirler :)

http://www.youtube.com/watch?v=WfjuZVG4wGM&feature=related
http://www.youtube.com/watch?v=-zHID-Pa20E&feature=related
http://www.youtube.com/watch?v=sVtdagnn79A&feature=related

      

Whatever Works



Woody Allen'ın New York ve mizahı Whatever Works'te yeniden buluşturması keyifli bir seyir yarattı bizler için. Filmin baş karakteri Boris beni şu sözüyle epeyce güldürdü filmi izlerken:

-İncil'de en sevdiğim karakter Eyüp'ün karısıydı. Evlendiği mazoşist kocasının aksine boyun eğmektense ölmeyi tercih etti o.                           (Farklı bir bakış açısı :)

Filmin fragmanı için


Singing In The Rain

  

Singing In The Rain bu ayki sahnelerimi seçerken aklıma ilk gelen filmlerdendi; ama bir türlü yazamamıştım. Bu hafta hem Mithat Alam'ın Altyazı için yazdığı yazıyı okuyup hem de Glee'deki tribute sahnesini izledikten sonra  artık Singing In The Rain'i  bir an önce yazmalıyım dedim. Benim için de keyif ve kahkahanın sinemadaki en büyük temsilcilerinden biri Singing In the Rain filmi :)
  
Gene Kelly'nin yağmurda dans edip Singing In The Rain'i söylediği filmin en kült sahnesi, her izlediğimde çok eğlendiğim, neşe dolduğum ve Gene Kelly'ye yeniden hayran olduğum bir sahne. (Galiba aktör olsaydım en çok kıskanacağım şeylerden biri olurdu Gene Kelly'nin Don Lockwood performansı)
İzlemek için 


Romance & Cigarettes

  
Bayram tatili dolayısıyla ara vermek zorunda kaldığım yerden hızlıca devam ediyorum. Arada 8 gün açığım var, farkındayım ama kasım bitmeden eksik sahnelerimi yetiştireceğim merak etmeyin :)

Gelelim bugünün sahnesine. Romance&Cigarettes'i izlemeden önce Susan Sarandon, Kate Winslet (ikisi de en sevdiğim oyunculardandır) ve Sopranos'tan hatırlayacağınızı düşündüğüm James Gandolfini beraber bir filmde oynayacaklar deselerdi filmden ilk beklentim bu üç ismin oyunculuğunu konuşturduğu ağır bir  dram olurdu.  Ama Romance&Cigarettes tam aksine eski klasik şarkılardan oluşan bir müzikal , bol küfürlü kirli bir komedi :)
Filmin tüm müzikal sahnelerini çok sevsem de en çok güldüklerim "Delilah" ve "Do you love me like you kiss me" şarkılarının söylendiği sahneler.
Fragman için;

Ece'den Sahneler




Gerçekten çok hoş ve samimi bir format olmuş, takip etmekten  büyük keyif alacağımı şimdiden söyleyebilirim :) 
Gelelim konumuza, evet bizi en çok güldüren film sahneleri. Aklımda gerçekten onlarcası var fakat içlerinden bir tanesini seçip sizinle paylaşmak istedim. Emir Kusturica'nın Ak Kedi Kara Kedi, orjinal adıyla  "Crna Maçka Beli Maçor" filmindeki Dadan karakteri, beni sinema dünyasında en çok güldürenler arasında ilk sıralarda yer alır. Hani arkadaşlarımızla oyun oynarken ya da başka zamanlarda kalıp olarak kullandığımız "çingenelik yapmak" tabirinin Dadan yüzünden dilimize yerleştiğine inanıyorum:) sinir bozucu aynı zamanda  şirin, kurnaz aynı zamanda saf, sinirli aynı zamanda komik bir karakter Dadan. Anlatmakla olmaz buyurun  izleyelim :) 

Ece, 
       

Just Married



Just Married, yeni evlenen bir çiftin balayına başlarken yaşadıkları talihsizlikler sonrası aralarının bozulup birbirlerine balayını zindan etmeleri üzerinden ilerleyen  bir film. Ashton Kutcher ve Brittany Murphy bence çok iyi bir çift olmuş bu film için. Resimde gördüğünüz sahne de çiftimizin balayı odalarında öpüşüp koklaşırken olaya bir de hamam böceğinin dahil olması ile başlıyor. Hamamböceklerinden nefret etsem de Ashton Kutcher'ın verdiği tepkiye kopmamak elde değil :)
Sahnenin birazını fragmandan izleyebilirsiniz.

http://www.youtube.com/watch?v=9m55tto-T1Y


 P.S: Romantik komedilere çok yakışan bir oyuncuyu bu kadar genç bir yaşta kaybetmek çok üzücü.
 
 

Can you spell Gabbana?


Şehrin en büyük moda dergisinde, acımasızlığı ve gaddarlığıyla ün salmış çok meşhur bir editörün asistanı olarak çalışıyorsunuz. Telefon çalıyor, patronunuza iletmeniz gereken bir mesajı not alırken karşı tarafa sorduğunuz soru:

Okay. Can you spell Gabbana ?

Tam bir "fatal error" :)))
                                                                       ...

Sahneyi izlemek veya hatırlamak isteyenler için,
http://www.youtube.com/watch?v=s6C1iEn6g_s

(Şeytan Marka Giyer-Devil wears Prada)
  
    

Bir Sahne de Samet'ten


Normalde birine “Harry Potter okur musun?” dendiğinde alınacak cevap bellidir: “Ne yapayım ben o çocuk romanını?”. Ben bu düşünceye katılmayanlardanım. Eğer ilginizi çekiyorsa ve özenle hazırlanmışsa her çeşit konuda kitap okunabilir, film seyredilebilir.
Jim Carrey de şu ana kadar en çok eğlendiğim filmlerinden “Yes Man”de benim fikrime katılıyor ve  içten içe şu mesajı veriyor: “Büyükler Harry Potter’ı çocuklardan daha çok sevdiği için ancak çocuk kostümü bulabildim.”
Tam da o sahnede içerdeki Harry Potter hastası, anormal kostümlü insanları görmemiz de hoş bir ironi yaratıyor.
Umarım izlerken siz de eğlenirsiniz: http://www.youtube.com/watch?v=lWywy1LCnhA

Samet,


Despicable Me


Güldüren sahnelerime bugün de bir animasyonla devam ediyorum. Despicable Me-Çılgın Hırsız biraz çocuksu bulduğum, ama yine de keyifle izledigim bir animasyondu. Filmde herkes Minyonlara gülse de (ben kendilerinden pek haz etmedim) benim favorim Agnes'ti. Gru'nun kızları evlat edindikten sonra evin kurallarını anlatırken
"Evde koşmak, bağırmak, gürültü çıkarmak, geğirmek, gaz çıkarmak... yasak" demesi ve sonrasında Agnes'in peki bu rahatsız edici sayılır mı diyip elleriyle hafifçe yanaklarına vurarak garip sesler çıkardığı sahne beni çok güldürdü. Galiba sahneyi bu kadar komik bulmam çocukken benim de dilimi, yanaklarımı veya dudağımı kullanarak buna benzer garip sesler çıkarmayı çok sevmemden kaynaklanıyor.
Anlattığım sahne ve diger komik Agnes anları için

İki Sahne Birden

                                                                                           
   
Bugün için Demet Akbağ'ın başrolünde olduğu bol müzikli ve seyri kolay iki filmden, Eyyvah Eyvah ve Neredesin Firuze'den  birer sahne seçtim. 
(Demet Akbağ çocukluğumdan beri en çok sevdiğim tiyatroculardan biri ve ne yapsa beni güldürebilenlerden.)
  
Neredesin Firuze, oyunculu şarkıcılı kalabalık kadrosu ve müzikal yapısı sayesinde izlerken çok eğlendiren bir filmdi. Benim filmde en çok güldüğüm sahne ise Firuze'nin etrafında dört dönen tayfanın Orhan Gencebay'dan "Ya Evde Yoksan"ı söylemesi ve Firuze'nin tiz bir gülüş sonrasında "Olur mu öyle şey çocuklar, ben hep evdeyim." demesiydi. Replik hafızama o kadar derin kazınmış ki ne zaman biri arayıp bugün evde misin diye sorsa cevabım hazırdır: Ben hep evdeyim :)

Eyyvah Eyvah'da da Firuzan'ın terzi dükkanına "Selam canıııııım" diyip girmesiyle başlayan bol atışmalı sahne ve Hüseyin'in yanlışlıkla Firuzan'ın elbisesini yırtmasının akabinde geçen şu dialog beni çok güldürmüştü.

Terzi:     Kaynaşmışsınız bizim oğlanla.
Firuzan:  Hıı, kaynaştık. Elbisenin ağzına sıçınca çok etkilendim, kaynaşayım dedim.
Hüseyin: Evet.